İstanbul’da Trabzonlu Olmak

maras-caddesi
maras-caddesi
Az olan şeyin kıymeti fazla olurya, tam da ona benzer bir durum. Trabzon’da her karşına çıkan adam hemşerin olduğu için, pek bi önemi yok gibi ama İstanbul’da durum farklı.
Uğradığınız bir dükkânda, bir mağazada veya oluşacak herhangi küçük bir ortamda, aksânından kolayca tanıyabileceğiniz hemşerinizle mutlaka yakınlaşmak isteyeceksinizdir.
O size bir şey anlatırken, yada siz bir şey söylerken, hemşeri olduğunuz anlaşılınca, ortam ne kadar ciddi olursa olsun, tanışma arzusunun önüne geçemez ve konu bir anda önemsizleşir.
-Sen nerelisin birader?
-Trabzon
-Neresinden?
-Arsin… Sen?
-Ben de Trabzonluyum
-Neresinden?
-Merkez… Benim eniştem Arsinli, Şenlerden…
Muhtemelen tanımıyorsunuzdur ama başka bir yoldan yakınlaşmak ve ortak bir tanıdık bulmak, zorunluluk hâlini almıştır.
-Benim köyüm Arsin’de ama merkezde oturuyorum.
-Neresinde
-Yenicuma… Orda doğdum büyüdüm. Askere gidene kadar orda yaşadım, askerden geldikten sonra Erdoğdu-Çamlık varya biliyor musun? Kisarnaya çıkarken hani…
-Bilmem mi yaa!
-Hah oraya yerleştik
-Ben da Boztepeliyim
-E Yenicuma-Boztepe birleşik da zaten. Benim ânnânem, dayımlar hep Boztepede. Ben de Yenicuma pazarının ordaydım.
-La az du bakayım, benım mekânlar oralar, gaavelerin orasi da.
Trabzon şîvesi iyiden iyiye İstanbul ağzının yerini almıştır.
-Hee orası işte
-La bana ba, hau şiy variydi, Mustafalar da, deli derdile olara, onla benım çok yakın ahbabımdır, taniy misın onlari?
Mekânda bulunanlar, konuşmaları hafif bir tebessümle izler…
-He duydum abi ama ben onların gardeşlerini taniyrım. O bahsettiklerinin nâmını çok duydum ama.
-Eeeyy gidi… Sen doğri, yaşın bizden ufaktır. Gidiy misın hiç Trabzon’a?
-Gidiyrım âbi fırsat buldukça…
Sohbet bu şekilde uzayıp gider…
* * *
İstanbul’da, fanatik Trabzonsporlu olmak için çelik gibi sağlam sinirleriniz olması gerekir.
Yüzde doksanı 3 büyük takımın taraftarından oluşan bir şehirde, fanatik Trabzonsporlu olunca, yenilgiye uğradığınız bir maçın sabahı, yataktan kalkıp işe gitmek zulümdür. Zaten gece zor uyumuşsunuzdur ve psikolojiniz altüst olmuştur.
İşyerinde sizi, artniyetle olmasa da, karşı takımın taraftarı iş arkadaşlarınızın sevimsiz kışkırtmaları bekliyor olacaktır. Bu acı sözleri, ekşi bir gülümsemeyle karşılamazsanız, sonu kavgayla bitecektir. Çoğunluk sizi her maçtan sonra tepeledikçe, zamanla, fanatikliği bir kenara bırakıp, tatlı su taraftarlığına dönmekten başka çare bulamazsınız.
Maçtan siz gâlip gelseniz, aynı kötü durum onlar için de geçerlidir ama tek başınıza çoğunluğu ezmeniz oldukça zordur.
Ben şahsen dışarıya karşı fanatik tavrımdan vazgeçmiş olsam da, Trabzonsporun yükseliş zamanlarındaki maçlarında, kalbimin deli gibi çarpmasına bir türlü engel olamıyorum. Kalbinize söz geçiremiyorsunuz maalesef.
* * *
15 milyonluk megakentte 400 bin kişisiniz… 400 bin Trabzonlu. Çoğunluğun içinde sayınız azaldıkça, birbirinize olan muhabbetiniz de ters orantılı olarak artıyor.
Trabzon’da hemşerinizi umursamazsınız, İstanbul’da muhabbet edersiniz, yurtdışında kucaklaşırsınız… Umarım ay yüzünde iki Trabzonlu karşılaşmaz, ne yapacaklarını kestiremiyorum.
İstanbul’da Trabzonlu olmakla ilgili bir şey daha var ki, o da, ne kadar düzeltmeye çalışsanız da, dilinize pelesenk olmuş bâzı yerel kelimeler ve aksanınızdaki kaymalarla, iyi niyetle alay edilmesidir.
Ben kendi yaşadığım birkaç örneği vermek istiyorum. Lütfen siz de Trabzon dışında yaşıyorsanız veya Trabzon dışına çıktıysanız ve böyle bir durum yaşadıysanız, bunu yorumlarda belirtiniz.
Kastamonulu bir arkadaşımla otururken, gazete haberinde fotoğrafı paylaşılan, kaza yapmış bir araç gördüm ve ilk tepkimle beraber, konuşma şu şekilde gelişti:
-Oha şş arabaya bak zumur zumur olmuş
-Ne olmuş kanka ne olmuş? Zum ney?
-Zumur zumur da ne
-Hahhahhahhahahahahah kanka o ne la öyle zumur zumur
Zumur zumurun karşılığı olan sözcüğü bilmediğim zamanlardı. Meğer karşılığı “pert” imiş.
Ondan sonraki birkaç aylık süreçte, saçma sapan ama biraz da komik durumlarda hep o kelimeyi kullandı bana karşı.
Bir kâğıdı buruşturup çöpe attığımda, elimden bir şeyi düşürüp kırdığımda, ağzımı büzüp mimik yaptığımda… “Yaa kanka zumur zumur yaptın ya”
Hâlbuki özünde, “Ne deyon la anlameyon” diyecek adam, sizin sözünüzü alaya alıyor. Sevimsiz şey.
Bir örnek de şu;
emeğe gittiğimiz bir mekânda, birkaç arkadaşla yemeğimizi yerken, masanın diğer ucundaki ekmek sepetini işaret edip, “Dostum şu guduğu bana uzatsana” dedim. Ardından konuşma şu şekilde devam etti:
-Hangisi, bu mu?
-O işte
Sivaslı olan diğer bir arkadaş, araya girdi.
-La gardaş, ekmaan ucunu diyon ellâm
-Siz ne diyosunuz ki?
-Ne bilim ekmaan ucu işte, kenarı, köşesi.
-Bizim oralarda iki şeyin ucuna guduk denir dostum. Biri ekmeğin ucu.
Diğerini de söyleyince…
-La niydiyonuz laa. Hahhahhahhah ne adamsınız…
Kurduğu cümlenin yarısı, Sivas şîvesi olan vatandaş, sizin bir tek kelimenize şaşırır. Çoğunlukla eğlenceli bir durumdur.
Bu konuyla alâkalı son bir örneğim daha var;
Uzaklardan gelen bir köpek havlaması sesine, gayri ihtiyari olarak “köpek mi afguriy?” dedim sesli bir şekilde. Devamında:
-Kanka ne dedin? Afkuruyor dedin dimi?
-Evet kanka. Valla bi anda çıkıverdi ağzımdan, köpek havlamasına öyle denir bizim orda.
-Bizim mahallede bir kız vardı Trabzonlu. Ondan duymuştum, bana afkurma demişti. Lan ben de diyorum ne istiyor benden.
-Afkurma diye yazılır ama afgurma diye söylenir o 🙂
-Hattâ kanka ben anlamadım, sordum ısrarla, afgurma nedir diye. O da en son, afgur dedi gitti.
-Noktayı koymuş. Sen havlamana devam et, ben seni dinlemiyorum demiş. Delirtmişsin kızı anlaşılan.
Bazen de, hiç kullanmadığınız kelimeleri size karşı kullanarak, sanki siz sürekli öyle konuşuyormuşsunuz havası yaratırlar.
Şaşırdığınız bir duruma “Uiy” diye anlık bir tepki verdiğinizde, karşınızdaki “Uyy daa haçan uşağum” diye karşılık verir. Hâlbuki “haçan” diye bir sözcüğü, hayatınız boyunca kullanmamışsınızdır. “Uşağum” diye alay ettiği kelimeyi de, onun söylediği tarzda hiç söylememişsinizdir.
Kısacası, Trabzon şîvesi bilmeyen birinin, Trabzon şîvesi yapması sevimli değil iticidir. Trabzonlu olmayıp da Trabzon şîvesi yapanlara duyurulur.
* * *
İstanbul’da Trabzonlu olmak, 61 plakayı gördüğünde, arabanın son gittiği ufka kadar onu gözle takip etmektir.
İstanbul’da Trabzonlu olmak, Trabzonspor formasıyla yanından geçen tanımadığın birine -erkek olsun, kadın olsun- tebessüm etmektir.
İstanbul’da Trabzonlu olmak, Trabzon’a gideceği günün hayâliyle yaşamaktır.
İstanbul’da Trabzonlu olmak, yediği her şeyi, Trabzon yemekleriyle kıyaslayıp yermektir.
Kısacası, İstanbul’da Trabzonlu olmak, özlemektir.
Yazar: GüRHaN YILMAZ

2 YORUMLAR

  1. Gürhan Bey yazınızı yeni okudum ve şiveleri aktarışınız Trabzon’da yasayan bir Trabzonluyu bile gülümsetti bilmenizi isterim. KTÜ de okurken şehir dısından gelen arkadasların bizde en cok şaşırdıkları cumlelerden biri, arabaylamı gideceksin sorununa verilen cevaptı… ‘hayır yürüme yürüycem!’ ?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz